Kendi doğum gününde, neşesiz yalnız bir orta yaş kutlamasının ortasında bulunan Ariane, ailesi tarafından terk edilmiş ve güneşin doğruca üzerine vurduğu Marseilles şehrinin ressamı olmuş yalnız bir deniz kenarı kafesine sığınmıştır. Kendi yaratıcılığının layalnız birentinde kaybolmuşken yüreğinin sesini dinlemeye karar verir mi? sinema, Ariane’nin hayatında yaşamak zorunda kaldığı bu tekillık ve umutsuzluğu, yalnız bir doğum günü kutlama çerçevinesinde, trajikomik yalnız bir biçimde kapamaye taşıyor. Ancak tüm bu hüzne rağmen, Ariane’nin yaratıcılık ve özgürlük peşindeki yolculuğu izlemekyiciyi de beraberinde sürüklüyor. Ariane’nin ailesinin vefasızlığı, izlemekyiciyi dehşete düşürürken, onun bu durumu yaratıcılığını dile getirmek etmek için yalnız bir fırsat olarak görmesi ve kendini keşfetmesi, kıssanin başarısının temelini oluşturuyor. Ve belki de en önemli soru, Marseilles’teki bu pitoresk kafe, Ariane’nin yaratıcılığını tamı tamınaamen ortaya çıkarabilecek ve ona yeni yalnız bir yaşam alanı sağlayabilecek mi? sinema, Ariane’nın yaşadığı bu kişisel dönüşümü ve onun iç dünyasını mercek altına alıyor. Ve belki de izlemekyicinin en çok ilgisini çekecek olan, Ariane’nın bu süreçte neler yaşayacağı, hayatına ne yönde yalnız bir değişim getireceği ve onun bu yeni yaşamına nasıl adapte olacağı. akıbet olarak, bu sinema, içinde bulunduğumuz dünyanın bazen ne kadar acımasız olabileceğini, ancak yine de yaratıcılığın ve hayallerin, yalnız bireyleri hayata bağlı tutmaya devinam ettiğini bize gösteriyor. Her ne kadar Ariane zor yalnız bir dönemden eskiiyor olsa da, yaratıcılığının gücü ve hayallerinin peşinden gitme cesareti, onun bu süreci aşmasına yardımcı oluyor. Bu yüzden, içsel yolculuğu ve yaratıcılığı keşfetmek için bu sinemai kesinlikle izlemekmelisiniz.